Bu yazı okunurken Simply Three – Rain şarkısı dinlenilmesi tavsiye edilmektedir.
Uzun bir aradan sonra sizlerle birlikteyim. Yoğun, stresli, sıkıntılı bir yaz okulu döneminin ardından fazlasıyla bunalmış iken bayram telaşesiyle birlikte buraları biraz ihmal ettiğimin farkındayım. Normal şartlar altında cuma gününü bekleyip sizlere önceden hazırlamış olduğum yazımı paylaşacaktım lakin şuan kendimi tutamayıp duygularımı burdan parmak uçlarıma aktığı kadarıyla paylaşmak istiyorum.
Yukarıda da bahsettiğim üzere çok yoğun, stresli bir yaz okulu dönemi atlattım. Biraz yürek yemiş olacağım ki okulumuzun hatrı sayılır derslerini (Principle of Energy Conversion, Communications, Introduction to Microcomputers) birlikte alarak adeta canıma susamıştım. Neticesinde iyi kötü bir şekilde altından kalkarken bir yandan da çok değer verdiğim bir arkadaşımı kaybetmenin acı üzüntüsünü yaşadım. Varlığını vazgeçilmez sanarken; birlikte geçirdiğimiz vakitlerin hiçbir şeye değişilmeyeceğini, yerinin asla dolmayacağını düşünürken aklıma zamanla geldi çoğu şey.
Önceki yazılarımda ben demiştim size, beklentilerin sadece üzeceğini. Her şeyi bir kişiye bağlamamanız gerektiğini ben anlatmıştım. Lakin insanoğluyuz, gerçekleri her ne kadar bilsek de bazen uygulamada sıkıntı çekebiliyoruz. Neyseki toparlanabilmeyi, ayağa kalkmayı ve Gamze Arslan olduğumu hatırlamam çok zamanımı almadı. Çünkü değişmek de değiştirmek de bedel ödemeyi göze alamayanın yapabileceği bir iş değildi ve size asıl anlatmak istediğim kısma geliyorum şimdi.
Normalde staj deneyimimi stajımın sonunda nasıl başladığımdan tut, neler yaşadığıma varana kadar her şeyden bahsettiğim bir yazıyla karşınıza çıkmayı planlıyordum. Lakin ilk gün edindiğim dersler, hissettiğim duygular beni bilgisayar başına itti. (Stajımı nasıl ayarladım, akabinde neler gelişti, tüm ayrıntıları ile birlikte deneyimlerimi başka bir yazı da sizlerle buluşturacağım.)
Güne alarm sesini duymadan, kendiliğimden uyanarak başladım. Güneşin doğuşunu izlerken bir yandan arka fonda çalan Ember Trio grubunun şarkıları eşliğinde kahvaltımı yaptım. En güzel, en dikkat çekici kıyafetimi değil en rahat hissettiğim kıyafetimi giyerek havalimanı içerisinde giriş çıkışlarda kullanılan giriş kartımı alarak koşturmacaya başladım. Stajın ilk günü için beklentim fazlasıyla düşüktü. “Hiçbir şey yapmayacağım kesin, boş boş oturacağım, tek olacağım, canım sıkılır, ne yapsam ki acaba” diye iç seslerimi dinlerken benden hariç 3 stajyer arkadaşla daha tanışıp bir hafta boyunca sürecek olan eğitimimiz için görevli olan Haşim Hocamız ile tanıştım. Türkiye’de sadece iki tane olan kalibrasyon uçağından yaklaşık olarak 39 yıl sorumlu olan ve şuan eğitim görevlisi olarak çalışmaya devam eden Haşim Hocamızın kesinlikle herkesin tanıması gereken biri olduğunu düşünüyorum. Stajyer arkadaşlarım oldukça keyifli insanlardı ve ortak paydada buluşabildiğimizi gördükçe iç seslerimin zamanla dağıldığını hissettim. Mesleğe dair bir şeyler öğrenmek, iş hayatının içinde olmak çok güzel bir duyguydu. İnsanların özellikle tanışmaya gelmesi, tanımasa bile selam vermesi, bir tebessüm etmesi, size sırf insan olduğunuz için saygı duymaları cidden hayatımın mihenk taşlarını hatırlattı. Hayatımda ilk defa gördüğüm insanlarla oturup hiç durmadan bir şeyler paylaşabiliyor olduğumu görmek ise çok daha iyiydi.
Aslında bugün, gün sonunda farkettim çoğu şeyi. Yaşadığımız sıkıntı,dert,hüzün ne olursa olsun sonunda bizi güzel şeyler bekliyor olacak. Sadece biraz cesaret edin, biraz da inanın. Sonunda da başarın. Güzel günler yakın demiştim geçenlerde. Çünkü biliyordum. Güzel hayat isteyen güzel insanlar biriktirmeliydi, güzel gülmeliydi, güzel konuşmalıydı, güzel bakmalıydı hayata.
Sonuç olarak tüm olumsuzluklar onların olsun, güzellikler bizimle olsun sevgili okurlarım.. Hepimizi daha da güzel günler bekliyor, sadece biraz cesaret edelim, biraz da inanalım. Sonunda da başaralım..
Hayat enerjinizi biran kaybetmeden, sağlıkla ve huzurla…